Yeni konser

Dün iş yerinde saatlerin bitmesini sayarken aklımda sadece eve gidip yemek bile yemeden uyumak vardı o derece yorgundum akşam eşim beni almaya geldiğinde konseri söylemese hiç aklıma gelmiyecekti Oktay Ertuğrul konseri bir aydır bekliyordum gitmek için ama dün öyle yorgundum ki kaldırabilirmiydim emin değildim.Belki bir dahada nasip olmaz diye gittim eğlenceli güzel bir konserdi çok fazla dinlememe rağmen halk müziğini sıkılmadan keyifli zaman geçirdim.
Konserin başında şarkılara bir türklü adapte olamadım sebebi Oktay bey'in eşi kimdi bir türlü aklıma gelmedi şarkıları aklıma geliyor görüntüsü aklıma geliyor hatta yıllar önce buzda dansda yarışmacı olduğu aklıma geliyor ama bir türlü ismi aklıma gelmiyordu eşim daha fazla dayanmadı kültür aş etkinliklerinden ismine bakmaya gitti geldiğinde zafer kazanmışcasına rahatlamışdı oda çok merak etmişti :) Efenin en yakın arkadaşı kim diyince bendeki tüm sis perdesi kalktı kendimi kontrol etmesem avaz avaz Umut Akyürek diyecektim :)
Konserde ilgimi dağatın bir başka unsurda kızı Melek Bal oldu valla öyle kıpır kıpır sevimli bir kızdı ki babasından çok onu takip ettim sürekli bir sahneye çıkma aşkı vardı kimi zaman tüm cesaretini toplayıp yavaştan yavaştan sahneye yaklaşıyordu tam geldim derken yanındakiler tarafından engelleniyordu yada babası ile göz göze gelince yerine tıpış tıpış gidiyordu :)
Tüm bu eğlencenin yanı sıra hüzünlendiğimde çok oldu özellikle yalan dünya şarkısından gözlerim doldu ağlamamak için kendimi zor tuttum en çok etkilendiğim kısmı ise şu sözler oldu
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
bu iki mısra beni benden aldı
Böyle konserlerde hep aynı şeyi düşünüyorum öyle güzel sesleri var ki neden kimse tanımıyor yada şarkıcıyım diye dolaşan insanlar gazetelerden televizyonlardan hiç düşmezken bu insanlara hiç yer verilmiyor sesi çok güzeldi eşime dedim konser öncesi eski türk filimlerinde türkü seslendirenler gibiydi diye hafızam beni yanılmamış konser sonu yine aynı fikirdeydim
Kısacası yorgunluğumu alan güzel bir müzik şöleni dinledim

konserden değil ama paylaşmak istedim

Senden Benden Bizden

Bugün rabbime şükrüm her zamankinden fazla özel bir sebebi yok aslında sıradan bir gün ama içim nedense bu sıradanlığa tezat derecede coşkulu,duygulu dokunsa biri ağlarım yada tam tersi bol kahkayla gülerim hisler içim karışmış durumda
Çok şükür ki mevlaya huzurlu mutlu bir ailem var.Benide büyüten ailem şimdi oğlumu büyütüyor aynı ilgi aynı sevgi ama ayrı şartlarda benim oğlum kadar oyuncağım ömrüm boyunca olmadı çocukken hayalini kurduğum o kadar çok oyuncak vardı ki babam kimisini ben söylemeden aldı kimisindende hiç haberi olmadı.Güzel bir çocukluk yaşadım özgürdüm.Akşamları sokaklarda korkusuzca oyunlar oynaya  biliyordum  tabi benim oyunlarıma annemde komşularla yaptığı hoş sohbetlerle göz kulak oluyordu şimdi annem aynı komşularla aynı sokakta oğluma göz kulak oluyor tek fark benim zamanımda yol kumdandı şimdi asfalt ama boş arazi biz oraya taşındığımızda nasıl boş ve yeşilse şimide öyle unutturmuyor o boşluk bana geçmişi
Çocukken kapşonlu ne kadar kıyafet varsa ilgimi çekerdi ama hiç kapşonlu bir kıyafetim olmadı taki kendi kendime alış veriş yapana kadar annem sevmezdi ne o öyle omuzlarında yük gibi fazlalık gibi derdi şimdi oğlum ne zaman kapşonlu etrafımda dolaşsa yüzümde tatlı bir tebessüm oluşuyor artık annemde alışmış kapşona hatta efeye benden daha çok giydiriyor acaba anneme ben çok istiyorum anne alalım desem alırmıydı ki üzerimde görse başkalarındaki gibi hayıflanırmıydı ki
Efe sanki bana benziyor yada ben öyle görmek istiyorum bilmiyorum bisiklete binmeye bayılıyor bende çok severdim saatlerce üstünden inmezdim gariptir hiçde yorulmazdım şimdi 3 kat merdiven çıkmaya üşeniyorum
bana kimse öğretmedi bisiklete binmeyi kendi çabalarımla öğrendim efede öyle babası belki destek oldu ama içten gelen doğuştan gelen bir kabiliyeti vardı bisiklete karşı
Bana kendi çocukluğum ile oğlumunkini kıyaslamama sebep olan canım kocam iyi ki varsın yoksa kim sırf benim için ömrünün geçtiği yeri annesini,babasını,akrabalarını,arkadaşlarını bırakıp tereddüt etmeden gelirdi İstanbullara kim annemle benden daha iyi anlaşırdı kim çok yorulduğum anlarda usulca oğluma sokulur sırf ben rahat edeyim diye uyuturdu rabbime kaç kere şükretsem kafi gelir bilemiyorum bildiğim aynı yuvayı paylaştığım herkesi çoook seviyorum kızımıda seviyorum oda şimdi bundan 14 yıl önce koşuşturduğum okul bahçesinde koşuşturuyor oda aynı okulda okuyor hatta benim tanıdığım öğretmenlerle  hayatta demekki bunuda yaşayacakmışım kızımın kayıtı için gittiğim okul yani benim eski okulumda öğretmenim müdür olmuş hem o şaşkındı hemde ben ilk karşılaşmada
bugün bunlar döndü zihnimde bundandır garipliğim yaşamında olan herşeye binlerce kez  şükürler olsun

İKİ YABANCI

                                                
Ashton Wingate Lierin Somertonla evlenmesinden yalnızca birkaç gün sonra, çok sevdiği eşini Mississippi Nehrinin karanlık sularında kaybeder.Lierinin  ölümünden her zaman kendini sorumlu tutar .Balayı için çıktıkları tekne turunda korsanlar tarafından saldıraya uğramalarını ,karsının gözleri önünde nehre düşmesini ,vede onu kurtarmak için nehre atlamak üzereyken vurulmasını bir türlü unutamaz. Karsını nehirde aylarca arar elindeki tüm imkanları kullanır ama hiç sonuç alamaz.
Bundan üç yıl sonraysa, at arabasıyla ormanlık bir arazide yol alırken, at sırtındaki pelerinli bir binici büyük bir hızla arabasına çarpar: Bu, üç yıl önce amansız Mississippi Nehrinin soğuk sularına kurban verdiği genç eşiyle esrarengiz bir benzerlik taşıyan çok hoş bir kadındır. Kadın, Ashton Wingatein görkemli malikânesinde, baygın kaldığı birkaç günün sonunda uyandığı zaman kendine dair hiçbir şey hatırlamamaktadır, hafızasını tamamen kaybetmiştir.Ashton genç kadına tıpki ölen eşiymiş gibi davranır hatta zamanla o olduğuna kannat bile getirir yaptığı güzel davranışlar jestler sonucunda gizemli kadında Ashtona aşık olur ama hala hafızası yerine gelmemiştir.
 Derken yaşamlarına ikinci bir adam dahil olur; karanlık ve tehlikeli bir adam olan Malcolm Sinclair, bu genç ve güzel kadının aslında kendi karısı Lenore olduğunu iddia ederek, ikilinin birbirlerinin kollarında yeniden keşfettiği mutluluğu ortadan kaldırma tehdidinde bulunur. Ne var ki Ashton, canından çok sevdiği karısını ikinci kez kaybetmeyeceğine ve yeniden bulduğu bu mutluluğu korumak için her türlü tehlikeyi göze alacağına yemin etmiştir. Geriye tek bir soru kalmıştır sadece: Acaba Lierin ve Ashton beraber bir gelecek için geçmişin o hatırlanmayan sırlarını çözebilecek midir?
Benim için eğlenceli sevgi dolu bir kitapdı insan bazen yaşadığı günlük rutin olaylara öyle kaptırıyorki kendini sanki sevdiklerini hiç kaybetmeyecek yada kendisi ölmeyecek gibi. Kitabı okuduktan sonra hayatta hiç bir güzelliği ertelemenin doğru olmadığını bir kez daha fark ettim çünkü bu gün var yarın yok Candan erçetin kadar şarkısındada çok güzel dile getirmiş ya KUL KURAR KADER GÜLERMİŞ sevdiklerimizle yaşadığımız her anın kıymetini bilelim. Bu tarzda kitap okumayı sevenlere tavsiye ederim.

Annelik delilikle eş değer mi ?

Annelik delilikle eş değer mi ? bilmiyorum ama sanırım ben delirdim.Dün gece her gece olduğu gibi tatlı uykumdan uyandım yaklaşık 3 yılı geçkindir bu durum böyle hala akşam yattığımla sabah kalktığım bir gün olmamıştır bundan hayıflanmıyor anneliğin getirdiği güzel bir sorumluluk ayrıca beninle aynı dönemde anne olan hemen hemen her bayanda durum böyle.Baktım efem yatağında yok içimden geçirdim kuzucuk yine kim bilir yatağın neresindedir diye çünkü hiç sabit yatmaz paşa kah üstü açılır kah yastık yok olur yada yattağında değil yerdedir. sağa sola baktım efe yok öyle bir paniğe kapıldım ki yorganı delik deşik ettim  yasttığın altına baktım yok olur ya çocuk gece uyanmıştır kolidorada uyayakalmıştır diye düşündüm ki hiç yapmaz böyle bir şeyi bir hışımla kolidora çıktım  baktım bom boş aklım yerinden çıkıcak gibi oldu tam çıkıyorsandığım anda aklım başıma geldi efe bugün benim yanımda uuyumamıştı dün çok yorulmuş ben gelmeden uyumuş uyandırmaya çalıştım uyanır gibi oldu sonra yolur anne yolur beni uyut diyince dayanamadım uyuttum kısaca dün anneanesinde uyudu
Yatağa başımı koyduğumda kalbim hala normal ritmine dönmemişti :( Rabbim hiç bir anneye evlat acısı yaşatmasın ben yaşamak bir yana dursun o kafamda bir anda kurduğum kurguda bile deliricek gibi olduysam daha fazlasına dayanamam

Duygularım

Sevgili Ülkü mimlemiş banada cevap vermek düştü :)



Mim Sorumuz; Duyularımıza İthafen ?
En Sevdiğin 3 Görsel; Kız kulesi,Deniz ve Gün batımı
En Sevdiğin 3 Ses; Oğlumun  Sesi, Eşimin Sesi, Yağmur sesi
En Sevdiğin 3 Tat; Makarna, Salata, Balık
En Sevdiğin 3 Koku; Oğlumun kokusu hala ilk günki gibi taze, Çiçek kokusu, Kitap kokusu
En Sevdiğin 3 His; Annelik,Aşk,Mutluluk
Bende Aşağıdaki arkadaşlarımı mimliyorum :)
    Eslemce
Neval
vede

kitaplarım geldi :)



Ben tipik bir ikizler burcuyum burda bahsetmiştim bu ay hep film izleyeceğim diye ama bir kaç filmden sonra sıkıldım kitap okumak kadar zevkli gelmedi. sıkıldığımı anladığım anda  hemen kitap arayışına girdim yukarıdaki 3 kitabı internetten 2 gün önce sipariş etmiştim yaklaşık bir saat önce elime ulaştı şimdi çocuklar gibi şenim bakalım bu 3 kitapda neler öğreneceğim

yeni mim

Aslında dün yayınlayacaktım fakat fotograf makinesini evde unuttum ve bugüne kısmet oldu evdeki bilgisayarla çok fazla vakit geçirmediğim ve daha çok benimsediğim için iş yerindeki masa üstünü paylaşıyorum yaklaşık üç aydır bu resme bakıyorum çok seviyorum kız kulesini hikaseyini,büyüsünü,gizemini vede doğal güzelliğini kız kulesi ile birlikte 24 saat içinde beni en çok etkileyen an gün batımı bir birinden güzel renkere girip çıkıyorya dünya işte o anda yansıttığı her nesne ayrı bir güzel oluyor kız kuleside bence fazlasıyla nasibini alıyor.Çok teşekkür ederim bu güzel mim için ikiz buyutmek adlı güzel bloğun sahibi kendide kalbide bi o kadar güzel olan Aylinciğim
Bu sabah evden çıkarken dilime dolanan ve her takrarladığımda içimde inanılmaz huzur dolduran ayrıca eşimle yaşadığım vede yaşamak istediğim her anı hayal etmemi sağlayan tek şarkı ilk duyduğumda ne hissettiysem hala aynı çoşku ve sevinçle dinliyorum ve beni çok iyi yansıttığına inanıyorum
bu mimler tüm bu yazıyı okuyanlara gitsin :)

Çocuklarda diş sağlığı

Ne hamilelik dönemimde nede doğum yaptığım dönemde anneciğim yanımda yoktu bunun acısını eksikliğini çok hissettim bir çok şeyi kendimce yapmaya çalıştım ne çok küçük bir yaştaydım nede olgundum 22 yaşında aldım kollarıma paşamı doğumdan sonra bir süre kayınvalidemde kaldım sağolsun çok ilgilendi benimle ama tutmadı iste annemin yerini yada gurbette olduğum için bana öyle geldi. paşa  üç günlükken ateşi 39 dereceyi geçmişti elim ayağıma karışmış ne yapacağımı bilemiyordum hemen tepecik hastahanesine gittik yol boyuncada  hiç susmadı sürekli ağladı doktor açlıktan ateşinin çıktığını söyledi sütüm malesef bir hafta çook az geldi ilk üç günse hiç gelmedi mama vermek zorunda kalmıştım ama efe istemiyordu mamayı verdiğim an geri çıkarıyordu serum için  küçücük ellerine gözlerimin önünde iğne takıldı bakmaya dayanmam sanmıştım ama yaklaşık 12 saat o şekilde kaldı doktor sütümün gelmesi için eczanelerde kolaylıkla bulunan süt sağma makinesı almamızı istedi eşim gece 12 gibi gitti 3 de geldi tüm izmiri dolaştım diye soluk soluğa yanıma geldi bir türlü bulamamış eşim yokken doktor bildiğiniz enjektörle sütümü getirmeye çalıştı hastahane başıma yıkıldı ben ömrüm boyunca böyle bir acı yaşamadım sanırım yaşamamda imkansız doğum yanında bence hafif kalır  doktor bunun oğlum için önemli olduğunu dayanmamı istedi süreki dayandımda canımdan can gitti sonuç mu belki bir yemek kaşığı kadar az geldi 3 saatte
O gece yaşananlar beni bambaşka kötü yönlere sevk etti etrafımdaki herkes sütümün olmadığına kanat getirdi nedense ve ek olarak su ile karışık inek sütü takviyesi başladı efede annemin yanına taşınana kadar devam eden bu süreç sonunda efenin dişlerinde bariz çürükler görmeye başladık başka bir sebeple gittiğimiz doktoruna endişemden bahsettiğimde bana bunun normal olduğunu yeni dişlerinin geldiğinde sorunun ortadan kalkacağını söyledi kız kardeşiminde küçükken bu şekilde olduğunu bildiğim için önemsemedim
Önemsememek bana pahalıya patladı çünkü efenin neredeyse çoğu dişi aniden çürümeye başladı  bir çok doktor dolaştık o süreçte kimi tüm çürük dişleri çekmek istedi anestezi vererek ama kabul etmedik çünkü efe daha 2,5 yaşındaydı nasıl müsade ederdik anesteziye birde o dönemde televizyonda Anestezi Yapilan Cocuk Uyandirilamiyor haberleri vardı
sonunda bir doktor bulduk dolgu yapabileceğini söyledi bize dişin temelinin zarar görmesini engellermiş vede çürük dişler çıkınca yerine sağlıklı dişerin geleceğini anlattı ve 6 tane doldu ile başlayan maceramız başladı ben bir kere dolgu yaptırdım hayatım boyunca ve ne yalan söyleyeyim çok korktum oğluşum nasıl dayandı bilmiyorum bilemiyorum diyorum çünkü ben hiç gitmedim gidemedim hep babası götürdü böyle durumlarda gerçekten doktor ve hastahane çok önemli bekleme yeri oyun parkı şeklinde tasarlanmış korku bir nebzede olsa azaltılmış sonra muayene masasıda konsepte uymuş.Tabi bunlar işim görsel kısmı önemli olan doktor doktorumuz hem psikoloji eğitimi almış hemde diş hekimliği  kendisine çok şey borçluyuz

Kısaca eğer içinizde bir şüphe varsa emin olana kadar araştırın ve kesinlikle 1 yaşını doldurmadan inek sütü vermeyin bunu yaşamış biri olarak söylüyorum :(

Kelebeklerin elleri var mı ?

Hiç ummazdım bu kadar çabuk vede bu kadar güzel sorular sormaya başlıyacağını hiç ardı arkası kesilmiyor bazen çokça düşünerek,bazen donup kalarak, bazansa kocaman bir kahkayla cevap veriyorum. Anneliğin getirdiği sorumlulukları bildiğimi sanıyordum fakat annelik bilgelikte gerektiriyormuş çoğu şeyi bildiğini düşünürken hiç birşey bilmediğinin farkına vardım şu günlerde ömrüm boyunca hiç dikkatimi çekmeyen biyoloji birden bire ilgi alanıma girdi demek hayatta asla asla demiyecekmisin şu lise bir bitse bakarmıyım yüzünüze derken yine karşıma çıkı verdi biyoloji
Efe bu aralar hayatta ne varsa sorguluyor,irdeliyor,düşünüyor,tartıyor kendinede bizede bişeyler katıyor aslında ben onun rehberi olmamlazımken o benim oluyor bana gönderdiği işaretlerle dersimi çalışmamı sağlıyor hem ders çalışıyorum hemde öğreniyorum bir güzel ama bu seferkiler okul dönemimdeki gibi not almak için değil bu seferkiler kendim için bizim için
Dün akşam uyutmaya çalışırken nerden aklına geldi bilmiyorum
anne kelebeklerin elleri var mı dedi
bende hayır anneciğim kanatları var o kanatlarlada uçuyorlar dedim
hımmmmm dedi uzunca o zaman kanatlarının altında ayakları varmı dedi
evet anneciğim var dedim itiraf ediyorum birazda utanarak çok düşündüm :(
hemen babası devreye girdi uçmak için kanatlarını kullanıyorlar oğlum ama kanatlarını kapattıkları zamanda ayakları ile dolaşıyorlar
Annemin bahçesi var efe gününün büyük bir kısmını orada geçirir  baketbol potasının tutunda arabalarına kadar bisikletine kadar herşeyinin rahatlıkla yer bulabildiği çok büyük olmasa efeye yeter bir alan
annemle oynarken anneme hemen patlatmış soruyu anneanne karıncaların gözleri var mı ?
annemde var oğlum olmaz olurmu hiç demiş
bizim ki yetinir mi hemen ama ben göremiyorum yerde demiş
annem bir karıncayı eline alarak gösterniş
Bunlar sadece bir iki örnek :)
Birde herşeyi kavrarmak isterken karıştırdıklarıda oluyor mesela efe kendini bir yere ait hissetmiyor
çoğu zaman bana sizin evinizde oyuncak varmı diye soruyor diyorum oğlum orası bizim evimiz ama çocukta haklı çoğu zaman uykulu gittiği sadece pazar günleri oda belli bir saat kaldığı evi nasıl benimsesin sanırım çalışan anne olmannın zorluklarından biri
sabah arkadaşlarından bahserdeken nerden oynuyacağız diye sordu bende sizin orda dedim yanlışlıkla anneannenlerin orada deyicektim o sırada kendime sesli kızdım sende efe gibi oldun karıştırıyorsun ne demek sizin ora derken kendime kızarken efe bana demezmi anne senden benim gibi küçük çocukmu oldun artık diye :)
Artık efenin yanında konultuklarımı anlattıklarıma izlediklerime daha çok özen göstermeliyim anında kayıt altına alıyor vede uyguluyor


Not:Efe üç yaşındayken bunları düşünüyorsam kim bilir okula başlayınca ne olacak nasıl yetişeceğim merak ediyorum :)

YORUCU PAZAR

Teomanın  paramparça şarkısında bir bölüm var Nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken
Yıllar hayatlar geçiyor  şuana aynen o durumdayım yorgunluktan ölüyorum vede saat bugün hiç geçmiyor akşam ne zaman olur bilmem :( ama kendim ettim kendim buldum dün tüm gün boyunca iki odayı değiştirmekle uğraştık çocuk odası ve oturma odasını aslında en başta şimdiki düzeninde kurmalıydık fakat ben çocuk odası geniş olsun rahat olsun diye tutturdum sonuç ise eve misafirim geldiğinde daracık oturma odamda oturmak zorunda kaldılar yeni halinden çok memnunum üstelik çocuk odası sandığım kadar dar olmadı ayrıca ferahda oldu.
En büyük yardımcım oğlumdu çünkü maşallah elinden temizlik bezi hiç düşmedi süreli bir koşuşturmaca içinde dolandı durdu ara sıra kavagada ettik çünkü bezle yetinmiyor yüzey temizleyicide istiyor bense korkumdan vermek istemiyorum o vericen ben vermiyeceğim diye aramızda kısa çaplıda savaş çıktı resmen. Hem bana kızıyor hem benim yüzümden ağlıyor hemde avunmak için yine kollarıma koşuyor galiba çocuklu bu olsa gerek :) Paşa hemen unutuyor ama ben unutamıyorum günlerce içimden sızısı gitmiyor şuan olduğu gibi keşke üzmeseydim keşek daha anlayışlı olsaydım.
Akşam paşayı uyutmak baya bir zor oldu çünkü babası ile akşam üzeri güzellik uykusuna yatınca zamansız uyuyunca akşam bir türlü uykusu gelmedi anneciğim kapa gözlerini bak artık uyumanlazım diyorum hayır kapamıyacağım diyor neden diyorum gözlerimi kapayınca göremiyorum diyor :) nasıl oluyor bilmiyorum ama bazan  o kadar çok kızgın oluyorum ki bir sözü ile tüm kızgınlığımı alıyor
Son bir kaç gündür ikimizde beraber uyumak istiyoruz çünkü geçen hafta iki gece anneanesinde uyudu hasta olduğu için erkenden hatta biz gelmeden uyuya kalıyordu  annemde sabah nasılsa getireceksin bırak çocuk rahat uyusun deyince söyleyecek sözüm kalmıyordu malesef.Sağolsun babamızda müsade ediyor koklaşa koklaşa uyuyoruz sonra ben gece uyanınca ikimizinde rahatı için yanında kalkıyorum sabah  uyanınca bana sitem ediyor yeye gittin sen diye çok hoşuma gidiyor çok çok mutlu oluyorum
Az önce telefonla konuştum dayısından piyo (piyano) istiyormuş bana şarkı söyleyecekmiş diyor ki şarkı söylememi istermisin sana akşam söyleyeyim tamam mı  :) akşam olsada söylesede alsa tüm yorgunluğumu



Efenin babasına vede bana sorduğu en baba sorular

Baba ay dedenin gözleri var mı?
Baba ay yapışıkmı dünyaya ?
Baba uçaklar nasıl uçar ?
Anne çorba nasıl pişer ?
Anne baliklar su içer mi ?
Anne ne zaman olacak bu yemek ?
Baba bulutlar nasıl hareket eder ?
Baba bak sıcak olmuş yıldız yok yıldızlarıdamı rüzgar hareket ettirir ?
Anne beni nerden aldınız ?

Efe bugünlerde dünyayı etrafı anlama ve algılama derdin efendim evdeki koltuktan tutunda içtiği suya kadar herşeyi yarım yamalak türkçesi ile soruyor. Hala lugatına N harfi girmedi süreki evin içinde yeden böyle yeye gidiyoruz ? yerden aldınız ? gibi soruların ardı arkası kesilmiyor
Mesela yeşil kazağına bakıp yeden bu renk aldınız diyip beni zorda bırakabiliyor yada battaniyesini gösterip bu battiyi yerden aldınız anne ? yada bir resime bakıp burası yeresi anne yani efe ile geçirdiğimiz bir kaç saatlik zaman diliminin hemen hepsi soru cevap şeklinde geçiyor bu durumdan şikayetçi değilim ama çok garibime gidiyor bu soruları nasıl düşünebiliyor nasıl merak ediyor şaşıp kalıyorum
Bugünlerde çok huysuz çünkü hasta sebepsiz yere ağlıyor sebebsiz yere küsüyor yemek yemiyor gözlerinden pıtır pıtır yaşlar iniyor burun desem sanki şelale sürekli akıyor artık gördüğüm yerde peşine koşmaktan yoruldum ve kendimce bir çözüm buldum hadi bakalım oğlum burnun akmış koş sileyim diyorum oda bana aynısı yapıyor hadi bakalım koş gel sil diyor :)


The Tourist

Başrollerinde dünyaca ünlü iki oyuncu,  Angelina Jolie ve Johnny Depp’in yer aldığı The Tourist filminin ilk   10 Aralık’ta vizyona girdi fakat benim izle imkanım bugün oldu.
Yönetmen koltuğunda Florian Henckel von Donnersmarck yer alıyor.  Başrollerinde ise Oscar ödüllü Angelina Jolie, Altın Küre ödüllü ,Johnny Depp Paul Bettany ve Timothy Dalton yer alıyor.
Hikaye, kırık kalbinin acısından kurtulmak için İtalya’ya giden Amerikalı bir turist, Frank (Depp)’in etrafında şekilleniyor. Olağanüstü bir kadın olan Elise (Jolie)’nin yoluna çıkmasıyla işler değişir. Ancak Elise’nin onunla karşılaşması aslında tesadüf değildir. Arka planda Venedik’in nefes kesen manzaraları eşliğinde Frank, bir ilişkinin ardından koşarken aslında etrafında tehlikeli entrikaların döndüğünü fark eder.
Aslında film klasik Angelina Jolie filmlerinden yinede hem kostümler hem seçilen mekanlar muhteşem
Geçen ay kitap çok okumuş film hiç izlememiştim. Bu ay merak ettiğim ,aklımda kalan filmleri fırsat buldukça izlemeye çalışacağım beğendiklerimide hem paylaşmak hemde unutmamak için not etmeye çalışacağım




Eğlenceli papatya kokulu bir gün

Bu hafta sonu paşayla çok güzel bir gün yaşadık çok eğlendik vede gururlandık gururlandık diyorum çünkü efe ilk defa patetes baskısı vede ip baskısı yaptı.Geç mi kaldık yok çok mu erken bilmiyorum bildiğim tek şey efe çok mutlu oldu bu kadar çok sevineceğini asla tahmin etmezdim gözlerinde ben başardım ben yaptım sevinçleri fışkırıyordu evde herkese tek tek gösterdi ben yaptım diye biraz ara veriyor aklına gelir gelmez tekrar başlıyordu tüm gün boyunca iyi ki öğretmişim iyi ki yapmışız bende onun kadar mutluyum







birde babası ile benim için baharın ilk papatyalarını toplamışlar mis gibi kokuyorlardı


Başka dilde aşk

Uzun zamandır tek başıma film izlememiştim ve cumartesi günü mısır olmasada elimde çayla şöyle koltuğa uzanıp keyifle olmasada sandelyemde muhteşem bir film izledim.İş yerinde kendime ait bir odam olduktan sonra baya bir özgürleştim kapımı kapadığım an herşeyin emrimde olması çok güzel bu güzellik için binlerce şükürler olsun mevlaya
Beni düşündüren hüzünlendiren ayrıca binlerce şükür etmemi sağlayan sıcacık bir film izledim
Kendimi hayal ettim bir sabah uyandığımda dünyadaki hiç bir sesi duymadığımı düşündüm ne yapardım acaba işe nasıl giderdim alarm çalsa bile duymam imkansız, çok acil bir durum oldu mesela eve gelen bir arkadaşım bayıldı 112'yi bilsem bile arayamam çünkü ne konuşabiliyorum nede duyabiliyorum ne kadar büyük bir çaresizlik
Çok sevdiğim canım kocama bir kere bile seni seviyorum diyememek yada onun sesini duyamamak buda benim için katlanılmaz bir durum olurdu.Mesela ben en sinir olduğum anda yada en mutlu olduğum anda yada sıradan bir anda müzik dinlemeyi seven biriyim içimde değişik değişik dunyalar kapılar açıyor her bir melodi
duyamasam nasıl aralardım o kapıları nasıl dans edebilirdim sevincimi,mutluluğumu,hırsımı,kızgınlığımı nasıl çıkarabilirdim hiç bilmiyorum.
Televizyona bakmak bile bir mucize artık benim için eğer işitme engelli olsaydım sanırım rahat rahat Tv izleyemezdim çünkü ben TRT hariç hiç bir kanalda işitme engelliler için düzenlemiş bir program görmedim gerçi trtdede sadece haberler var ama olsun en azından buda bir gelişme yada alt yazı olayı hiç bir dizide alt yazı yok kendimi yine bu zorlukları yaşayan insanların yerine koyuyorumda öyle bir geçer zamankiyi izlemek istesem bile sadece boş bir slayt izler gibi olurdum herhalde  görüntü var ses yok :(

Tüm bunları düşünmemi sağlayan filmin ismi Başka dilde AŞK
Filmin konusu
Onur'un hayatı kürek takımından arkadaşı Vedat'ın doğumgünü partisinde Zeynep'le tanışmasıyla değişir. Kalabalık ve gürültülü bir barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda Zeynep, Onur'un işitme engelli olduğunu öğrenir. Ama bu durum Zeynep'i Onur'dan uzaklaştırmaz. İşiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken birazda bilmediği bir dünyanın meraklıyla unuttuğu ceketini bahane ederek Onur'u görmeye gider.

Babasının annesini aldattığını öğrendikten sonra bu durumu kabullenemeyip evden ayrılan Zeynep, bir çok iş değiştirdikten sonra çağrı merkezinde çalışmaya başlar ama ağır çalışma şartlarından ve karşılığında kazandığı paradan çok mutsuzdur. Bütün gün telefonda tanımadığı insanlarla konuşmak zorunda kalan Zeynep konuşmadan anlaşabildiği Onur' la huzur bulacağına inanır.

Bu ilişki kendilerini ve hayatı sorgulayan Zeynep ve Onur için bir sınav olacaktır
FREGMAN İÇİN TIK TIK

Şerife=Efe


                                                                 Kimse benzetmiyor seni bana
                                                                 Hiç alakamız yokmuş:(
                                                                 Ama ben benzetmiyenlerin aksine
                                                                 Gözlerinde çocukluğumu buluyorum
                                                                

Ağla gitar.....

Dün tüm haftanın yorgunluğunu atmama sebep olan şahane bir konserdeydim.Hem bedenen hem ruhen dinlendiğim müziğe doyduğum bir gece oldu. Her bir şarkı birbirinden güzeldi hangi birinden bahsetsem ki  mesela ağla gitarın melodisimi duygularımı sahlandırdı yok böyle bir melodi. Sevdim seni bir kere desem aşkımı kabarttı  Bana elleri ver ayrı bir tatdı ela gözlerine kurban olduğum daha bir başka güzel şarkıydı
hem klasik müzik,hem halk müziği, hem popüler müzik, hemde rum müzikleri ile harmanlanmış özel bir geceydi
insan aşina olduğu zaman daha bir güzel geliyor canlı müzikler rum müziklerinden at martini debreli hasan ancak bu kadar güzel seslendirelebilirdi.
Kim mi bu şahane şarkıları seslendiren büyük üstat Özdemir Erdoğan konser öylesine güzel geçtiki tüm salon ayakta alkışladı sanırım bir sanatçı için bundan daha büyük bir haz yoktur.En son geçen yıl izlemiştim kendisini en az şimdiki kadar mutlu ayrılmıştım konserinden
Benim için özel bir şarkıcı çünkü ikinci baharın üreticisi. Çoğu kişide olduğu gibi ikinci baharın bendede yeri çok ayrı üniversitedede oda arkadaşım emel trt sanatçısıydı şahane bir sesi vardı kaç kere istemişimdir bu şarkıyı söylemesini sabahlara kadar tekrar tekrar söylettiğim bile olmuştur beni hiç kırmadan okuduya her zaman gönlümde özel bir yeri olacak arkadaşımın.
Dün gece baharda kuşlar kadar şen ve neşeliydim.Annem, kocam ve oğlumla gittiğim konseri malesef anneciğimle izledim çünkü benim paşa benim kadar etkilenmedi hatta açık açık ben hiç sevmedim anne bile dedi :) ona bakmakta babasına düştü oğluna bir güzel gezdirmiş iş yerini arkadaşları ile tanıştırmış yaptığı işleri anlatmış hımmmm ,öyle mi nidaları ilede paşa dinlemiş babasını ve bu sayede kimse sıkılmadan konseri bitirmiş olduk çok güzeldi.İzlediğim diğer konserlere göre biraz farklı geçiyor konser şarkıları seslendirmeyi sevdiği kadar sohbet etmeyide seviyor kimi zaman güldürüp kimi zaman düşündürüyor hayatı ile ilgili küçük paylaşımlarda bulunuyor gençliğini müziğe olan aşkını neler yaptığını vede yapmak istediğini gönül rahattlı ile anlatıyor aslında konserlerde sanatçıların konuşmasından fazla hoşlanmıyorum fakat Özdemir Erdoğan bunu sıkmadan yapmayı başarıyor :)

 bu resim geçen yıl ki konserden

ÇANAKKALE MÜZESİ

Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük bir savaş Çanakkale Savunması. Günümüzde hala tartışılan ve üzerine yazılar yazılan nadir savaşlardan.. Babalar, oğullar, kim kaybetmemiş sevdalısını Çanakkale' de. İnsanlık dramının ve trajedisinin, aynı anda yaşandığı başka bir savaş olmamıştır yeryüzünde. Maddiyatın çöktüğü, planların altüst olduğu, nefretin ve sevginin ayyuka çıktığı kaç savaş görmüştür insanoğlu.


                                                       havada mermilerin çarpıştığı büyük savaş
                                                           bu olayın gerçekleşmesi milyonda birmiş

                                            
                                                     1915 yılına ait ingiliz gazetesi

                                             savaş esnasında kullandığımız silahlar

        
                                             yine savaş alanından toplanan kılıçlar


                                                Böylesine bir güzelliği bizlerle paylaştıkları için
                                                 teşekkür etmekten başka ne yapalirdim ki

                                            
savaşta bulunan bir kolye hala sahibi aranıyor





savaşta bizim ve karşı tarafın kullandığı ayakkabılar


şehit olan atalarımızdan tuzlalı olanlar


Çanakkale müzesi görevlileri il il dolaşıp çanakkalenin önemini bizlere anlatmaya ve o dönemi bir nebzede olsa yaşatmaya çalışıyor bu ay durakları İstanbul/Tuzla eşimin iş yeri İdris Güllüce Kültür Merkezi sayelerinde hep televizyondan,yada resimlerle gördüğüm hayal ettiğim savasın izlerini canlı canlı görmek nasip oldu
Amaçları öncelikle öğrencilere sonrada halka geçmişi unutturmamak

Onun arabası var ama malesef ehliyeti yok

Ben eşimden çok şey öğremdim öğrenmeyede devam ediyorum.Hayatımda hemen hemen yaşadığım ne kadar ilk varsa hepsinde büyük bir desteği aynı zamanda emeği vardır. Zaten hayatıma girmeden önceki dönemde çocuk yaştaydım 17 yaşımdan beri hem hayatımda hem gönlümde canım kocam hayalimdeki eş, hayalimdeki baba hani klasik bu dünyaya bir daha gelsem sözleri vardırya işte gerçekten dünyaya bin defa gelsem de tıpkı düğünümüzdeki ilk dansımızda çalan cennet şarkısındaki gibi arar bulur yine onu severdim.
Neler katmadı ki 8 yıllık yaşantımızda hayatıma neler öğretmediki bunlardan bir taneside araba kullanmak
Çok anlayışlı bir koca ama hoca değil :) çünkü öğretirken çok ağlattı beni çoOOOk. Hatta isyan edip yeter artık istemiyorum öğrenmek bile dediğim oldu
İzmir torbalıda başlayan ilk deneyimimizde arabayı yolda tutmak benim için imkansızdı gazla, ferenin yerini karıştırmakta cabası.Tam oldu bu sefer bak öğrendim derken yanımdaki otoriter ses baksana arabanın motorundaki sesi duymuyormusun vitesi ne zaman değiştirmeyi düşünüyorsun diye isyanlardaydı
ilk trafiğe çıktığım zaman müziği kapatmıştım gerçi müzik sesine ne gerek kalbim binbir ritimde atıyordu yanımdan arabalar geçtikce otobanda yüreğim ağzıma geliyordu hele bir de karşımdan geliyorsa o dahada feci bir durumdu
şimdi geçmişe göre daha güzel kullanıyorum en azından artık müzik dinleye biliyorum ayrıca kocamın beni fırçalama seanslarıda azaldı :)
Kendimi inanılmaz mutlu hissediyorum araba kullanırken sanki özgürlüğe gidelen yol sanki herşeyi yapabileceğimin garantisi ama hala ehliyetim yok en kısa zamanda almak istiyorum kısmet ne zaman olur bilmiyorum
Ençok akşam süremeyi seviyorum gerçi istanbulda gündüz sürdüğüm an nadir ama olsun tercih yapsam yine akşamı seçerdim hani yoldaki aydınlatmalarla birlikte simsiyah gece aydınlanıyor ya işte o anda sanki yer yüzünde sadece ben araba kullanıyorum sanıyorum bana özgü gibi şimdi çocukları tek başıma eve götürecek cesareti kendimde buluyorum ama bana güvenen kişleri malesef bulamıyorum.Geçenlerde eşim eve geç geldi bende anemlerdeyim babama şakayla karışık ben eve gideyim mi dedim hemen isyan bayrakları havada hele annem yok efendim yanımda kocam olsa içi rahat olurmuşta tek gönderemezmiş bir gün gelecek ehliyetimi alıp anneme arabayla gidip hadi bakalım gezmeye gidiyoruz diyeceğim bakalım o zaman bu söylediklerini hatırlayacak mı ? Gerçi onlarda haklı ben ne kadar kendime güvensemde ehliyetsiz yola çıkma çok tehlikeli

En güzel anne





Bu çılgın aynı zamanda güzel anne adayı benim tek hayran olduğum kadın Thalia şuan 7 aylık hamile ilk çocuğunu 3,5 yıl önce doğurmuştu şimdi 41 yaşında 2.sini doğurmasına az kaldı.Bebeğinin cinsiyetini doğurduğu anda öğrenmek istiyormuş tıpkı eski zamanlardaki kadınlar gibi hissetmek, normal yollarla doğum yapmak vede bebeğini o anda öğrenmek istiyormuş.Ayrıca anneliğin kadına verilmiş en büyük özellik olduğunu vurgulayan thalia imkanım olsa 5 çocuk doğururdum diyor ama kendisi 41 eşide 63 yaşında olunca bu imkasız gibi gözüküyor tüm bu bilgileri yarım yamalak ispanyolcamla öğrendim sayesinde 1 dili tanıma imkanım oldu :) Kendisi adına açtığım fan sayfamda her gün yeni haberlerini paylaşıyorum çünkü dünyada adına açılmış en büyük fan sayfası benim 24.500 kişilik kocam bir thalia ailesi olduk.İlk çocuğunu doğurduğunda çok mutlu olmuştum çünkü aynı dönemlerde hamileydik şimdi ise duyduğumda üzüldüm
eğer bu hamilelik olmasaydı bu sene akdeniz bölgelerine turne yapacak vede Türkiyeyide dahil edecekti kısmet olmadı :(

thalia sodi facebook

wish of love (avon)

Çocukluğuma dair  aklımda kalan bir kaç anıdan biride komşumuz olan bursel teyzenin parfüm alerjisinin olmasıydı.Kolanya bile döksek anlar hemen yanından uzaklaştırırdı bende o dönemlerde bunu dikkat çekmek için yaptığını düşünürdüm sen misin düşünen ben ondan da beter oldum o mis gibi kokular bana öylesine kötü kokmaya başladıki anlatamam benim bildiğim kadınlar hamileyken yemekten tiksinirdi bense parfümden ne şekilde olursa olsun katlanamıyordum parfüm kokusuna
3 yılı aşkındır ne zaman parfüm alsam aldığım anda etkilenmiyorum evde bir tuhaf kokuyor.Hafif kokulardan hoşlanıyorum çiçeksi kokulardan ama aldığım çiçek kokularını bir türlü sevemedim.
kız kardeşim avondan kendine parfüm almış ismi wish of love 3 yıl sonra ilk defa rahatsız olmadım ilk defa midem bulanmıyor kokusundan çok mutluyum şuan benimde kullandığım bir parfümüm oldu dilerim bundanda aynı hüsranı yaşamam
Tanıtımı:
Çiçek ve meyvenin romantik çarpıcı buketi...
Çiçeklerin ve meyvelerin harmanlandığı romantik bir buket.
Üst notalarında tatlı bir koku , gül yaprakları ve kiraz çiçeğinin büyüleyici harmanı kızılcık ile birleşiyor.
Alt notalrda ise sandal ve sedir ağaçlarının sıcak bileşimi yer alıyor

CANAN TAN İZ


Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü... Babasına hayran Verda, hatta âşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle babasının boşanmasından sonra ayrı düşmüşler birbirlerine. Çatışmışlar, çelişmişler ama sevgileri içten içe hep sürmüş. Kariyerinde zirveye ulaşmış ünlü avukat Vedat Karacan'ın intiharıyla başlıyor öykü. Bu beklenmedik ölümün ardında yatan gizi çözmek Verda'ya düşmektedir. Geriye dönüp baktığında yüzleştiği keşke'leriyle, pişmanlıklarıyla ve içini kavuran devasa bir özlemle sürecektir babasının izini... Minicik çocuk ellerimi avucunun içine hapsettiğinde, yüreğim yüreğinde eriyordu babacığım. Parmaklarım büyüdü diye mi tutmuyorsun artık ellerimi? Keşke hep küçük kalsalardı... Ne oldu da ayrıldı ellerimiz baba? Hiçbir zaman soramadım bunu sana. Sormak istediğimde fırsat olmadı, fırsat olduğunda cesaretim... Soluk soluğa okuyacağınız, farklı bir Canan Tan romanı
Ben bir günde okudum ve beğendiklerim listesine ekledim. Canan Tan kitapları ile  Ankara aştide tanışmıştım en son yürekler ölürle ne derinden etkilemişti o kitabı daha sonra yüreğim seni çok sevdi en az ilki kadar güzeldi
İZ kitabındada yine bir çok bilgiler veriyor mesela en dikkat çekeni
ALZHEİMER hastalığı hakkında okurlarını bilinçlendiriyor neler yemesi gerektiğinden tutunda hastalığın evrelerine kadar bir çok konuyu derinlemesine anlatmış.Ben kendi hayatımdan çok şey buldum karekterler sanki evim içinde her gün gördüğüm insanlardı bir çok ders çıkardım

Tutamadım sözümü

Söz vermiştim kendime uzun bir süre efenin oyuncak isteklerini yerine getirmemeye çünkü büyük hevesle alınan tüm oyuncaklar 24 saatini doldurmadan ya kırılıyor yada bir daha oynanmamak üzere terk ediliyordu.yine tutamadım sözümü :( dayanamadım bambaşka bir şey için gittiğim alış veriş merkezinde görünce aklımın kancaları takıldı bu şeker masaya bu son dedim içimden.Sonra başladım kendimi ikna etmeye gelişmesi bir şeyler öğrenmesi için önemli bir araç dedim ve 5 dakikada ikna ettim kendimi vede tabiki babasınıda


Her zaman iş dönüşü annemlere vardığımızda paşa başlar daha içeri girmeden para kazandınız mı anne? Baba oyuncak alalım mı ?Bu sefer elimiz doluya paşa uyumuş zorla uyandırdık uykusundan ama değdi çok sevdi masasını hemde onun istediği gibiydi cailloulu
çocuklar bu kareketerde ne buluyor hala anlamış değilim :)

Bütün akşam üzerinde resim yaptı,yemek yedi gülücükler saçtı iyi ki alımış dedim iyi ki gönlümü dinlemişim
birde not oğlum dün anneanesine ben nasıl sizin yanınıza geldim beni nerden aldınız diye sormuş ! annem telefonda söyleyince şok oldum hatta babasına anlatınca babası inanmadı
Zamane çocukları çok mu çabuk büyüyor yoksa ben benim zamanımı unuttum mu bilmiyorum hala şoktayım

Kim gerçek ANNE ?


Anne olmak çok şey demek..bi kere karşılıksız sevgiyi öğrenmek demek..daha elma çekirdeği kadarken kaybettiği yavrusuna ağlamak demek.9ay boyunca onca zahmeti çekip onun kokusunu duyunca herşeyi unutmak demek.bir şişe yağı halıya boşaltıp ortalığı talan ettiğinde çıldırmamak demek..1 tabak kurabiye ile kardeş kavgalarını sona erdirmek demek..evladı 35 yaşınada gelse de onu 3 yaşında görmek demek..
anne olmak zor zanaat...anne olmadan anneler anlanmıyormuş.
peki her doğuran anne mi oluyor annelik bakmık mı ? doğurmak mı ? Ben biri 11 diğeri 3 yaşında olmak üzere iki çocuk sahibiyim hayatımda aldığım kararlar fedakarlıklar kazandıklarım kaybetdiklerim bu iki kişi üzerinde dönüp dolaşıyor fakat normalde farkım birini ben doğurdum ve büyütüyorum diğerini ise sadece büyütüyorum.Hiç bir zaman baskı yapmadım bana anne diyeceksin diye yada anne demiyeceksin diye bir gün kendi geldi sana anne diyebilirmiyim diye o günden sonra hep anne dedi
Bu kelimeyi malesef kendi annesi hamzedemedi belkide haklı kendince düşünmüştür ya kızımı kaybedersem ya beni sevmezse gibi
Sebep ne olursa olsun ben kendi içimde yaşardım korkularımı acılarımı endişelerimi eğer çocuğum mutlu ise çomak sokmazdım karşı tarafı karalamaz ikisinin arasını açmak için elimden geleni yapmazdım ona anne demek zorunda değilsin senin bir annen var oda benim demezdim Kızımın kalbinin derinliklerine inerdim neden anne demeyi seçtiğini öğrenirdim.sebeb anne özlemimi yoksa karşı tarafın şevkatimi diğe ölçer tartardım kıskançlıklarımı bir kenera bırakırdım çünkü bildirdim ki benim saldırganlığın benim hırçınlığım en çok kızımı yaralardı
evet ben hayatta her çepeden savaş verirken bir de bu yanla savaşmak zorundayım.Ara arada olsa hayatıma giren girdiğindede özenle kurduğum kaleyi darma dağın eden herkesin kafasına soru işareti bırakan bir kadınla tabiri caizise savaş veriyorum yaptığım her şeyde art niyet arıyan ve Sürekli bir kışkırtma içinde olan bir kadınla silahsız savaşıyorum çok canımı acıtıyor bazen açtığı yaralar kapanmak bilmiyor
Biliyorum toplumumuzda anneye yüklenen bir imaj vardır: Anne dayanıklıdır, çocuğu için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz, merhametlidir, ne olursa olsun yavrusunun yanındadır. "Üvey anne"ye yüklenen anlam ise bunun tam tersidir. Üvey anne denince insanların zihninde sinirli, kıskanç, merhametsiz, üvey çocuğa eziyet eden bir kişi imajı oluşur kim bilir annesinde bu imaj altında eziliyordur beni tanıma, benimle konuşma zahmetine girmden hatta ismimi dahi sözleme tenezülünde bulunmadan o kadın diye hitap ederek.

NEŞELİ HABER BÜLTENİ

Son zamanlarda çok üzücü olaylar yaşadık.Sadece ükemiz değil malesef tüm dünya önce Libyada yaşananlar tüm dünyayı sarstı sonra Japonyada meydana gelen doğal afet hala Japon halkı depremin izlerini ilk günkü gibi taşıyor
ülkemizde neler olmadıki mart ayında önce kayserili 3 çocuğun katil zanlısı yakalandı sonra yanmış bir kadın cesetini teşis etmek için kadına morgda makjaj yapıldı üniversiteli gamze ormanda öldürdüldü ana haber bültenlerinin 1 ay boyunca yayınladığı konular neredeyse bu felaketlerdi tabi arada seçim profagandalarınıda unutmamak gerek
Sıkıldım iyice haber izlemekten hem üzücü hem kırıcı hem yas dolu
keşke ana haber bülteninde şöyle bir bölüm olsaydı: 'Sevgili seyirciler bugün olanlar sadece bu bültende duyduklarınız kadar değil. Aslında bugün çok güzel şeyler de oldu. efe, gaye'ye evlenme teklif etti. zehra Hanım, sokaktaki kediyi evine alıp bakmaya karar verdi. 9 aylık Kerem bugün 'Anne' dedi. Aslı'nın menekşeleri bugün tomurcuklandı... Ve Selin akşam üzeri tüm işinin gücünün arasında kendine bir fincan kahve ısmarladı."
Sonlara doğru her şehirde ayrı olmak üzere memleket manzaraları olsa mesela
boğaz köprüsü ışıklandırmalardan sonra bakın evlerden nasıl gözüküyor gibi
yada taksim meydanı yine cıvıl cıvıl
Belki bunlar olsa küçük tebesümler insanlar biraz daha mutlu olur belki birileri ders çıkarır zehra hanımın evine kediyi almasından

da insan insanın canına bu kadar kolay kıymaz
yada karısına kötü mumamele yapan br adam efe ile gayenin evlenmesinden fevz alırda ben neler yapıyorum yahu der
Bence tüm bu saydıklarım hayal olmayacak kadar gerçek ama mutsuz olmaya sanırım kendimizi çok çabuk alıştırmışız
Birde tonlarca makyaj yapan haber sipikeri bayanlara bu haberler daha çok yakışır :) ölüm haberi sunarken o yapmacık üzüntüleri insanlarda yada bende oluşturdukları antipatiyi kaldırır.

Anneciğim babam para kazandı mı ?

çalıştığım için mi bilmiyorum Efeye karşı inanılmaz bir suçluluk duygusu hissediyorum. Yanında olamamak sabah kahvaltısında, öğle yemeğinde yanında olamamak, oynadığı oyunları görememek kadar içimi acıtan başka bir sıkıntım yok bu günlerde. Oda bunun farkında sürekli bişeyler istiyor televizyonda gördüğü,arkadaşında gördüğü yada aklına takılan. O kadar çok oyuncağı var ki acıyorum artık oyuncaklara verilen paralara üstelik aynı oyuncaktan defalarca olduğumuz bile oluyor. Eşimle karar aldık uzunca bir süre oyuncak almayalım diye çünkü istiyorum ki oyuncaklarının kıymetini bilsin ama benim oğlum kıymet bilmek şurda dursun sıkıldıktan sonra kırmaya başlıyor sebebi ise annecim bak kırıldı bu yenisi alalım mı ?
Aldığımız karardan sonra akşamları eve gitmek işkence oldu yol boyunca hem ağlıyor hem huysuzlanıyor hem küsüyor anlatamam neler yaptığını yılmadık ama o kararlıysa bizde kararlıyız
Daha önce anneciğim bak bu son aldığımız oyunca bir daha isteme olurmu
cevap tamam anne bir daha istemem bu son sözzzz
ertesi gün oluyor sözlerden eser yok ben kepçeee istiyorum diye başlıyor ağlamaya
Biz tatik geliştirdik almıyacağızya efe boş durur mu
baktı ağlamak,huysuzlanmak,bağırmak ,küsmek fayda etmiyor diğer şıkka geçti annesi en derinde etkilediği taktiğe
efe ile dün telefonda konuşuyoruz
efe :anneciğim napıyorsun
ben:iyim anneciğim sen napıyorsun
efe:bende iyim mama yedim oyun oynadım
ben:aferim oğlum
efe:anne babam para kazandımı
ben:niye soruyorsun paşam
efe:para kazandığı zaman bana tabanca alırmı şimdi istemiyorum ama önce para kazansın sonra tamam mı
ben:tamam aoğlum
beni öyle hasas yerimden vurduki hiç sızlanmadan mızmızlanmadan istediya içime dert oldu akşama kadar. Babası ile sözümüzü tutma sürecimiz 48 saat sürdü. Tabancayı aldık istemeden, efeye hiç istemiyorum tabancı almayı ama biz almadıkca o gözünde büyütüyor en şeker gözükeni aldık zararsız olanı
anneanesine gittiğimizde bahçedeydi bizi görün öyle bir sevinc var ki annem babam gemiş diye işte o anlarda bir kez daha aşık oluyorum paşama.
Hemen babasına babacağım para kazandın mı sordu
babasıda evet kazandım deyince
o beklemediğim cevabı verdi
hadi bakalım o zaman tabanca almaya
hemen cantamdan çıkardım verdim başta çok sevindi yaklaşık 1 saat oynadı sonuç yine hüsran kırdı ben böyle istemiyordum kocaman istiyordum diye
anlaşılan yine oyununa geldik
anne baba olmak gerçekten çok zor insan duyguları ile mantığı arasında çok kalıyor

KOL KIRILIR YEN İÇİNDE KALIR

Dün gazetede Zeynep Kasımlıoğlunun röportajını hayretler içinde okudum.İnsanların kararlarını tercihlerine her zaman saygım var ama bu kadarıda pes dedirticek açıklamaları ardı ardına sıralamış Zeynep hanım
Röportaşın başında her evli bayana yöneltilebilecek sorular sorularak başlıyor nasıl tanıştınız ,ilk görüştüşte aşkmıydı sizin ki vs. vs.Anlatmaya başlıyor bir bir
Eşiyle tanışmalarını , sonra evlenmelerini, sonra yediği dayakları, hakaretleri, karakola gitmesini, kocasının bitmek bil

meyen ve nereden çıkacağı belirsiz sinirini!(güya eşi doktor olduğu için çok stresli günler yaşıyormuş hangi meslek stressizki) kızının terlik giyip giymemesi üzerine başlayan münakaşa Zeynep hanımın karakola ve hastaneye sığınması ile son bulmuş yani kadın sudan bir sebep için beyin tomografisi çekilecek kadar işkence görmüş.
"Keşke bu olaylar dışarıya yansımasaydı" diyor.Evliliğin onca olaydan sonra devam etmesini maheret gibi anlatıyor üstelik "Boşanmam" diyor.
Anneside de sağ olsun, sabah akşam telkinde bulunmuş kızına; "Boşanma sakın."
Kadın itiliyor, kakılıyor, hastanelik oluyor, yüzü gözü morarıyor, evde kavga kıyamet, ağlama krizlerine giriyor annesi; "Aman yavrum yuvanı yıkma" diyor.Kimse bana çocuklarım için katlanıyorumu savunmasın çünkü bunu söyleyen kadınların bir çoğu gördükleri fiziksel yada ruhsal kötü muameleden sonra eşlerine bir kez daha çocuk doğuruyor. Sanki çocuk sihirli değnek herşeyİ her olumsuzlu olacak. Ki zeynep hanımda böyle yapmış 3. çocuğunuda bu mutlu tabloya dahil etmiş !Eğitimli, okumuş, çalışan, 'aklı başında' tabir etmek istediğimiz bir kadın bile bunu yapıyorsa. O bile "Kol kırılır, yen içinde kalır" diyebiliyorsa...
O bile her ne olursa olsun boşanmayı reddediyorsa, toplumumuzda kadınlar kim bilir neler yaşıyor diyor ki Zeynep hanım "Çok şükür üzerime baltayla saldıran bir eşim yok" ne fark eder bir tokatta aynı yarayı, aynı acıyı, aynı ezikliği hissettirmez mi ?

1. Sebep her ne olursa olsun, şiddet kabul edilemez.
2. Kadına fiziksel ya da ruhsal olarak zarar veren erkek, erkek değildir.
3. Sevilmek için bedel ödemenize gerek yoktur.
4. Bugün sizi hastanelik eden, yarın camdan atar. Bugün size bir tokat patlatan, yarın kemiklerinizi kırar. Bugün size hakaret eden, yarın canınızı alabilir.
5. Şiddetin her türlüsü ciddidir ve katlanarak büyür. Şikayetçi olun. Korkmayın!
6. Siz utanmayın. Utanması gereken odur.
Etrafınızdan çekinmeyin, "Ne derler şimdi" kaygısına kapılmayın. Ne derlerse desinler, zaten hep bir şey derler. Siz ne olacağınızı düşünün.
7. İşiniz yok, paranız yok diye bu muameleyi çekmek zorunda değilsiniz. Kimse değil...
Bir yerden başlayın, çıkış yolları arayın, birilerini arayın, kadın derneklerini araştırın, mutlaka bir çözüm bulacaksınız. Yardım isteyin.
8. Hadi gidin, aynaya bakın, ta gözünüzün içine bakın. Kendinizi sevmeye başlayın. Küçük adımlar atmanız bile yeter! Biliyorum zor ama yarın her şey daha iyi olacak.
İsteyin yeter. Kabullenmeyin yeter!