yangın yeri

Telefonu elimde, genelde hep bende olurdu  banka şifreleri ile onu yormak istemezdim hem patronum hem babamdı bazen şakasına '' Genç bir erkeğin telefonu karıştırılmaz'' der di ama bilirdim ki karıştırsam da bişey bulamazdım çünkü babam anneme  çok aşıktı her sözünde her davranışında hissettirirdi
Saatini de çok severdi  hasta yatağında bir aklı telefonunda bir aklı saattindeydi
Arabasını da çok severdi kolay kolay kimseye vermek istemezdi bakımını ihmal etmez yakıtını da hiç eksik etmezdi
Bu sabah arabasının bagajından bişeyler almam gerekiyordu kapağı açtığımda araba buram buram babam koktu bir an içim sızladı öyle çok özledim ki tarifi yok içimde yanan ormanın  sanırım yangın son nefesimde bitecek azar azar yanıyor içim ve dünya da ki hiç bir şey söndürme etkisine sahip değil.
İçim yandıkça anneme olan düşkünlüğüm artıyor biliyorum bir 32 yıl daha annemle böyle dolu dolu yaşamam mümkün değil.
Daha çok birlikte vakit geçiriyoruz kaliteli dedikleri zamandan üstelik birlikte konserlere gidiyoruz
bazen gülüp bazen ağlasak'ta bildiğimiz tüm şarkılara eşlik ediyoruz bazı sanatçıları babam severdi diye dinliyoruz
Bowlinge bile gittik annemle başlarda ürkekçe davransa da baya zevk aldı onu öyle mutlu görünce rolleri değiştirdiğimizi bile düşünüyorum sanki bişeyler yer değiştirdi önceden o benden sorumluydu şimdi sıra bana geçti.
Allah sağlıklı uzun ömürler versin anneme onsuz bir hayat yaşanır belki ama çok renksiz olur 

Sonbahar da geldi

Sonbahar geldi havalarda ruhum gibi soğumaya başladı. Her sabah semaverde çay demliyorum sanki gelip ''ooo daha çay hazır değil mi ?'' diyecek gibi
Onun gibi yakıyorum semaveri önce küçük odun parçaları ile tutuşturuyorum  sonra kömür ekliyorum çayı da onun gibi demliyorum çaydanlığa suyu az koyuyorum  üst demliğe yetecek kadar çayı demleyip dem çökene kadar alta yeni su ekleyip çabucak çay hazırlanmış oluyor.
Ben hiç çay sevmezdim ama 6 yılın sonunda çay sevmeye başladım.
Bazen koskaca gelen bazense bir tutam gelen altı yıl .
İyi ki diyorum iyi ki bana birlikte çalışalım demiş iyi ki 6 yıl boyunca her gün beni işten babam getirmiş.
Bazı günler iş yerinden eve gidene kadar hiç sohbet etmezdik konuşmayı çok sevmezdi
ama bazı günler sohbetine doyum olmazdı gençliğini anlatırdı onu mutlu eden hatıralarını annesini babasını anlatırdı acaba o da benim onu özlediğim kadar özlermiydi babasını annesini hiç bilmiyorum.
Arabasında ki şarkılarını hiç sevmezdim hep elem hep keder vardı sözlerde neşeli şarkı çok azdı
Neyi hatırlatır neden o şarkıları dinlerdi bilmiyorum sitem etmek yerine keşke sorsaydım diyorum
Bazı günler ise hep annemden bahsederdi sanki uzun bir yoldan eve dönüyormuşuz gibi özlerdi annemi o dönem çok saçma gelirdi sabah evde kahvaltı yaptığın eşini akşama kadar özlemek.
Bu kadar özlemek mümkün müydü ?mümkünmüş
Çok özlüyorum sanki koskoca bir boşluğun içindeyim alışamıyorum.
Çocuklarıma eşime anneme kardeşlerime yansıtmamak için elimden geleni yapıyorum ama bazen aklımın ipleri kendiliğinden olduğu yerden kopuyor
Geçen akşam televizyonda bir program vardı babam yaşlarda bir adam çocuklarını ne kadar çok sevdiğini anlatıyor dayanamayıp ağlamaya başladım kızım görmüş hemen koşup gelip sarıldı teselliyi küçüçük kollarında buldum iyi ki evlatlarım var yoksa bu acıya dayanmak mümkün değil
Elbet bir gün buluşacağız her gün mezarında içimden bunu sessizce geçiriyorum  biliyorum duyuyor beni canım babam

Gözlerimin yönü değişti.

Günleri saymayı bıraktım saydığım günler içimi daha da acıttığını fark ettiğin an bıraktım. Üç aşağı beş yukarı ne kadar gün olduğunu biliyorum ama tam günü bilmiyorum bilmekte istemiyorum.Çok şey değişti babam gittikten sonra hayatımda ona anlatmak istediğim anlatamadığım onca yaşanmışlık.
Büyüdüm ve bunu iliklerime kadar hissediyorum kaygılarım,sevinçlerim,hedeflerim.en önemlisi gözlerim yön değiştirdi.
Araba kullanmaya başladım ve her iş çıkışı büfenin orada gözlerim doluyor çünkü kulaklarımda babamın ''Sağa çekeyim sür artık '' dediği sözleri ve benim korkarak hayır deyişim geliyor aklıma
Oysa şimdi aynı yerde yanımda babam olsun isterdim ve korkmuyorum görüyor musun ? demek isterdim sonra tıpkı senin yaptığın gibi diğer araçlar geçmeden ana yola çıkmıyorum demek isterdim.
Değiştim hem de çok artık  çocuklara eskisi kadar baskı yapmıyorum çünkü herşey olacağına varıyor bunu yaşayarak öğrendim.
Başıma gelen bu acıya ''İSYAN'' etmiyorum ''Neden'' demiyorum sorguluyorum ama sonunda ''ŞÜKÜRLER OLSUN YA RAB'' diyorum işte o anlar gönlümde binlerce birbirinden ferah odalar açılıyor.
Ne zaman babam aklıma gelse imkanım varsa hemen açıp yasin okuyorum  yoksa bolca dua ediyorum.
Rabbimle aramda ki perdeler tek tek kalkmaya başladı başladıkça dünyaya neden geldiğimi daha iyi anlıyorum anladıkça bize sayısız nimet veren rabbime şükrediyorum.
Babam hastayken kim olursa olsun fark etmez herkes'den dua bekledim şimdi biliyorum her an her vakit iyi ve dar da olan insanlar dua bekliyor
Hiç tanımadığım insanlar için hiç bilmediğim güzel dilekleri için hastalıkları için dua ediyorum. Allah kabul etsin.
Tam da bu yüzden artık gözlerimin yönü değişti.

57. gün


Yıllardır dizinin dibinde olduğu halde sadece bayramdan bayrama öperdim baba nasil sevilir bilemezdim çünkü. Yaş ilerledikçe daha çok ihtiyaç duydum ,aynı zamanda daha da çekindim Babanıza sarıldınız  mi her canınız istediğinde ? ben sarılmadım ama üstü hep sigara kokar bilirdim. Yüzüne gönlümce dokunmadım ,sakallı veya sinekkaydı suratında ellerimi gezdiremedim. Sabah uyandığımda hiç "günaydın babacıım yok mu kızına bi öpücük " diyemedim ben.
Yolda onun yaşlarında onun tarzında kareli gömlek giyen biri gördüğümde çocuk gibi peşinden gitmek istiyorum. Kardeşimle geçen gün arabayı park ettiğimiz yerin karşısında ki apartmanın  üst penceresinde bir adam dışarıyı seyrediyordu babama o kadar beziyordu ki hemen kardeşime gösterdim oda benzetti sanki babama koşar gibi hızlandırdık adımlarımızı ama yaklaştıkça benzerlik bir anda yok oldu
Çok özlüyorum hem hayata adepde olmaya çalışıyorum hem bir an bocalıyorum
Bir daha hiç sohbet edemeyeceğini bilmek bunu kabullenmek öyle acı ki kahroluyorum.
Düşünüyorum babamın en şanslı çocuğum çünkü onu en çok gören benim. Torun sevgisini benim çocuklarımda tatdı
babamı kaybettim 32 yasında,
evli-işi olan, çoluk-çocuk sahibi bir kadınım.
ama var ya;
o günden beri kolum kanadım kırık,
bir yanım hep eksik...
Teselli etmiyor beni hiçbir söz
Teselli etmiyor beni hiç  bir bakış

57 gün oldu o kara haberi hastanede alalı hemen kendimi dışarı atmak istemiştim  adımlarımı ne kadar hızlandırmak istesemde  bir türlü bulamamıştım çıkışı hayatımın en uzun yoluydu.

Alışamamak


İstinasız her duasında Allahtan  ikisinin de aynı anda canını almasını ya da en önce kendinin  ölmesi için dua ederdi, annen benden önce ölürse ben mahfolurum hiçbir  yere sığamam derdi canım babam çok ama çok içten dua etmiş annemi bize emanet etti gitti ebedi hayatına çok erken oldu o kadar erken ki alışmak sabretmek  bazen imkansız oluyor.
Kendime üzülüyorum babasızlığıma üzülüyorum ama en çok annemin eşsizliğine üzülüyorum yatmıyor aylardır odasında  nasıl yatsın ki  33 yıl göğsünde uyuduğun adam yok  koca yatak sadece ona  ait artık  alışkın olduğu kalp atışları yok.
Dün gece kuzenlerim vardı evde babam vefat ettiğinden beri neredeyse her akşam annemlerdeler anneme biraz neşe biraz umut biraz huzur vermek için . İnsan böyle anlarda anlıyor iyilik etmenin güzelliğini annem sevilen hemde çok sevilen bir hala. Annemin babamı düşünmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar dün gece yarısı herkes sevdiği şarkıyı paylaştı biz annemi mutlu edelim derken annem yine dalıp gidip gözleri doldu . İçim parçalanıyor öyle olunca artık iyice biliyorum ki annem üzüldüğünde burnu kıpkırmızı oluyor kendini sıkmaktan. Ah annem acılarını dindirecek bir şeyler gelse elimden ama ellerim bomboş çünkü aynı acı beni kasıp kavuruyor

ağlama,duymaz artık
bir varmış...
bir yok oldu

giderken bıraktığı bütün renkler siyah oldu
üzülme anla artık....
belki de huzur buldu

Herşeye hazırlıklı olun

40 gün boyunca küçük bir kız çocuğu gibi içimden marş gibi ''benim güçlü kocaman babam'' dedim.
Çünkü babam benim tanıdığım en güçlü adamlardan biriydi hala yaşananlara inanmakta güçlük çekiyorum sanki bir yerlerden çıkıp gelecek gibi yada telefon açıp ''seni almaya geleyim mi ?'' diyecek gibi
Umudumu sadece mezarlıkta kaybediyorum  orada babamın adını soyadını görmek işkencelerin en büyüğü gözlerimi kaçırıyorum çoğu zaman bu seferde karşımda park halinde ki arabasını görüyorum  burnumun direği sızlıyor o an.
iki göğsümün arasında bir sızı babam yoğun bakıma yattığı gün başlamıştı hala devam ediyor belkide ömür boyu sürecek bilmiyorum gittiğim doktor psikolojik dedi  ciddi bir sorunum yokmuş.
 Yoğun bakım en karamsar insanların bile gün geçtikçe mucizelere inandığı yer bence
Doktorlar ''herşeye hazırlıklı olun'' dediğinde bile beyniniz bal gibi ne demek istediğini anlasa da salağa yatıyor daima bir umut var diyor içinizden bir ses. Doktor Allah mı zamanını bilsin diyorsun
hem ben gördüm eli kıpırdadı tepki verdi diyorsun bir umudun dalına tutunup sımsıkı sarılıyorsun
Sonra bir sabah doktor arıyor oysa o sabaha kadar hiç aramamış neden aradığını anlıyorsun yine konduramıyorsun  kulağında ''acil yetişin'' sözü kalıyor sadece
Apar topar arabaya bindiğinde aklında sadece bir yanlışlık olmuştur kesin hastaları karıştırdılar babam o yoğun bakım ünitesinde ki en iyi hastaydı ona bişey olmamıştır diye düşünürken kendine söz veriyorsun doktorlara hatalarından dolayı kızmıyacağım insanlık hali olur diyorsun.
Taki o yoğun bakım ünitesinin önüne gelince anlıyorsun ''Herşey hazırlı olun'' sözünün ne demek olduğunu
İnsan babasının ölümüne nasıl hazırlıklı olabilir ki 

En imkansız özlemleri yaşıyorum.

İçinden çıkılmaz bir duygular içindeyim. Herhangi bir anda bazen tanıdık bir koku aklıma  düşürüveriyor babamı bazen sıcacık bir çay. Önce tebessüm edip iç çekiyorum sonra tuzlu gözyaşlarının tadı eşliğinde burnum sızlamaya başlıyor. Gözlerimin  önünden arı uçuşu hızında babamla yaşadığınız anlar geçiyor ve telefon edip hiç olmazsa sesini duyma isteği dayanılmaz oluyor. Hatta bazen elim telefona gidiyor ve bir anda telefonun öbür ucunda onun sesini bir daha hiçbir zaman duyamayacağımı bir kez daha hatırlıyorum.

İşte o an yaşama sıkı sıkı bağlayan iplerim gözyaşlarım eşliğinde kopuyor hem gülüyor hem ağlıyorum.

En imkansız özlemleri yaşıyorum.
Dokunulmaz,alışılmaz,paylaşılmaz,yok sayılmaz,bitmez,azalmaz,

Hep kalan özlem her bir nefeste babama bir adım daha yaklaşıyorum  buda avunduğum tek teselli

iki hafta

Tam 2 hafta ...
koskoca 2 hafta bir ay bile değil ...
benim için hala bitip tükenmeyen belki bir 2 saniye...
2 hafta falan değil ...
belki bitip tükenmeyen ağırlığında o acı anın ...
annemin canım ananım acı içinde ağlaması esnasındaki ağlayarak sarılmam ...
teselli ederken bile mahvolmam ...
morgda o halini görüp yıllardır en ufacık şeye ağlayan sandığım  şu deli gönlümün acılar içinde ilk defa  ağlaması ...
iki haftadır mezarına su dökmem ...
mezarlıkta korkmadan  yalnız ağlamam ...
sürekli ağlamam ...
bitmeyecek belki bu acı ...
bu can bu bedenden çıkana dek ... 

Gören çok zayıfladığımı söylüyor oysa aylarca kilo vermek için uğraştım bir çok formül denedim yinede kilo veremedim.
Evet şimdi zayıfladım çünkü bedenimle birlikte ruhumda zayıfladı
Gökyüzünde 32 yıl özgürce uçmuşum kanadımın kırıldığı gun anladım
Yuregımde kocaman bir yara ne zaman diner acısı bilmem
Kuçuk bir kız çocuğuymuşum
Bir günde büyüdü o kız

:(

Söğüt ağaçlarıyla çam ağaçlarıyla hüzün ve huzur veriyor babamın yeni mekanı. Orada her mezarın ayrı bir hikayesi var. özlemleri, yaşayamadıkları, acıları, üzüntüleri, yarım kalmışlıkları ile hep öykülerini düşünüyorum.En çok ziyaretçisi olmayan mezarlar belli ediyor kendini. Otları artık orman olmuş, taşları kırılmış, bakımsızlıktan harap olmuşluklarından yalnız olduklarını anlıyorum. "acaba dünyada da böyle yalnız mı yaşadılar" diye düşünüyorum dunyaya nasıl kapısız, penceresiz karanlık bir ortamdan doğup geliyorsak aynı şekilde kapısız, bacasız, karanlık bir yere gidiyoruz.

Babasızlığım


Bir yanım  eksildi. Dünyada kapladığım yer sanki küçüldü. Artık bir  mezarlıkta ziyaret edilmesi gereken bir ölü sahibiyim ve sanki  bu durumu herkesin bildiğini sanıyorum. Yolda,arabada,evde, yürürken aniden gözlerim doluyor hatta ağlamaya başlıyorum. Gittikçe yiten giden bir hayali eskisinden de çok seviyorum, özlemek ama yanına gitmeye de korkmak tuhaf duygular içindeyim.
İçimde bir ses toprağı ellerimle eşersem babam sapa sağlam çıkacağını söylüyor tuhaf bir delilik hali babasızlık.
Hani bir türkü var ya ‘’rengi gözümde solan dünya’’ diye tam da öyle şuan dünya da benim için bir anda tüm renkler solup gitti
İçim yanıyor hem de cayır cayır. Kimse tahmin bile edemiyeceği bir yangın.
Artık onu görebileceğim tek yer rüyalarım her gece yalvarıyorum bir kere rüyamda göreyim diye çok şey mi istiyorum bilmiyorum  ama göremiyorum.
Bugün iş yerinde semaverde çay demledim babam çok severdi o sever diye işe gelmeden  önce çayını hazır ederdim o çay içer ben yanında  otururdum  dünya telaşı konularda sohbet ederdik. Sohbet ettikçe bende  çayı sevdim  30 yıl aklım neredeydi bilmiyorum ama iki yıldır çayın keyfini alıyordum düşündüm de bugün babam sevdirmiş çayı bana. Şimdi bir onun için bir de kendim için yudumluyorum.
                Kısaca babasızlığım

ağır bir matem, 
ağır bir yara,
ağır bir hüzün,
ağır bir kalp ağrısı,
dinmeyecek bir sızı... 

kalbimde ki odalarından birinin sonsuza kadar boş kalması, sırtımı dayadığım kalenin yıkılması... 

eksik kalmam

baba " kelimesini kullanamayacak olmam

acı verici kahredici bir durum….

Gün olur Asra Bedel

''her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve 'evrensel' olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. iyi yazar 'tipik insan' ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.''
böyle diyor aytmatov,milletlerin suni bir kavram olmadığını ama tüm milletlerin insan paydasında nasıl buluştuğunu,paylaştığını anımsatıyor kitabında okuyucusuna.
kitabın fantastik,ütopik ve gerçekçi yönlerini sade diliyle çok iyi harmanlamış,bozkırın ortasından uzay boşluğunda başka varlıkların yaşadığına gezegene atlarken ya da nayman ana efsanesini okurken geçişi hissettirmiyor,üstelik birinde günlük konuşma dili diğerinde az da olsa matematik bir dil varken.
yedigey ile bütün olarak insanı en çokta vefayı ve engel olamadığı duygularını,kazangap ile geçmişleri,gelenekleri ayakta tutmayı,sabitcan ile insanın toplumuna nasıl uzaklaştığını,onu nasıl küçümsediği,abutalip'in ölümüne neden olan müfettiş ile nasıl hırsımıza yenik düştüğümüzü ve tamamıyla da insan olduğumuzu tüm yönleriyle farklı karakterler üzerinden anlatıyor yazarı.
aynı zamanda da kendi milletinin uğradığı haksızlıkları,hakketiğinden çok uzak yaşam sürdüğüne ve rejimin baskılarına da değiniyor..kazeke'yi gömmek için gittiği mezarlıkta karşısına çıkan askerle ana dillerinde değil de rusça konuşmak zorunda kalması,durumun nasıl gücüne gittiğini gösteriyor.

Alıntılar
Duygu bir şarkıdan başka bir şey değilse, şarkı söylemek niçin ayıp olsun?

"Asıl mesele de bu işte. Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur..."
Diyelim ki buradan gittin. Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Hayır Yedigey, kaçmakla kurtulamazsın. Yiğitlik kaçmakta değildir. Eğer yiğit isen, bildiğim Yedigey isen, burada kalıp üstesinden gelmelisin o meselenin. Herkes gidebilir, herkes kacabilir ama, herkes kendine hakim olamaz, herkes kendine karsi zafer kazanamaz.

İnsan yalnız Allah'a sırt çeviremez, yalnız O'na küsemez. Allah ölüm verirse, bu, hayatının sona ermesi demektir. Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür. Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur!


Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Okuduğum 3. Ahmet Ümit kitabı oldu ''Beyoğlunun en güzel abisi'' 2 günde bitti başlarda ne kadar çok heyecanlandıysam sonlara doğru bir o kadar sıkıldım.
Başka ölen Engin merak uyandırıcı iyi mi kötü mü bilinmez bir adamdı. Hayatı akmaya başlayınca çoktan ölümü hak ettiği ortaya çıkıyor bu sefer kim öldürdüyse öldürmüş iyi ki ölmüş diyor insan.
Sıkılmaya başladığım ilk an ise ''Nazlı hanım'' lı kısımlar bence çok gereksiz çok saçma
Kitap yazmak önemli bir iş gelecek nesillere bugünü ışık tutmak, helede önemli bir yazarsan tüm ülke kitabını okuma potansiyeli varsa bence basıma vermeden önce tekrar tekrar okunmalı
Gezi olayları bence bu ülkenin kara bir lekesi çok hassas bir konu ''bence'' imalarıyla dolu bir yazı ele alınmamalı. Başta doğa amaçlı başlatılmış olsa bile sonradan yaşananlar göz ardı edilmemeli. Polisiye bir romanda polisler al aşağı edilmemeli
Sevdiğim kısımlara gelince Nevzat komiserin ilişkisi güzel bir detaydı. Tinerci çocuklarda hoş bir ayrıntı olmuş fakat bilenen birşey  olsa da sokak ağzı  bu kadar argo kelimelerle süslenmemeliydi.
Yazarın kendini kitap içinde sevimsiz ve meraklı bir tip olarak ele alması hem yeni bir akım hemde gülümseten bir detayken olmasa da olurdu.
En beğendiğim kısım kapak tasarımı oldu sade ve şık ve bir çok duyguyu bir bakışta hissettire biliyor.

Alıntılar

 Kadınlardan biri size "abi" diyorsa, benim için kötülük düşünme, düşünüyorsan da lütfen yapma demek istiyordur.



"Aşk nedir, Başkomiserim?"
"Bilmiyorum ki... Sevip de kavuşamamaktır, isteyip de alamamaktır, ne bileyim. Bir insanı yanında istemektir... Ama herkesin kendine göre bir aşk tarifi var."

"..., faili meçhul cinayetlerde, en masum görünenlerden başlayacaksın şüphelenmeye."


Belki eski kafalı diyeceksiniz, ama bir evde kadın yoksa, orası hiçbir zaman yuva olmuyordu galiba

"Galiba ben bu çağa ait biri değilim."

Kıymet bilmek lazım

Zerafet kadar değerli anlamına cuk diye oturmuş başka bir başka kelime daha var mı acaba ?
Kadınla özdeşlemiş ol sa da zarif erkek bir başka oluyor . Bir kere ince düşünür,anlamı hareket eder
Benim canım eşim bu cuma gününde seni bana nasip eden rabbime binlerce kez şükürler olsun.
Benim gözümde tıpkı bir inci gibi  sade ve çok kıymetlisin.
Beni ''Gerçekten '' mutlu ettiğin için, özel, kıymetli hissettirdiğin için  bu devirde bu değişen düzenden kaba saba insanların içinden iyi ki varsın
Kıymetlim


İçimde kaleler inşaa ettim kırılmamak adına 

Harcına gözyaşı döktüm daha da sağlam olsun diye 
Şimdi yarattığım zindanlarda ışıksızım 
Kaçtım kendime saklandım her küstüğümde 
Vazgeçtim aynalardan vakitsiz uykularda 
İnsan kendine rağmen yaşamayı bilmeli bazen 
Benmişim kendimden bir korkak yaratmışım 
Kendimi korurken en çok ben ürkütmüşüm 
Benmişim kendini savunurken en çok hançerleyen 
Bir meçhul olmuşum failim ben 

Kendime kızdıkça kendimden uzaklaştığımın farkına varmadan geçmiş yıllarım kendimi olduğum gibi kabul etmek ne zor gelmiş kendime 
Yolunda gitmeyen şeylerin sebebi görmüşüm kendimi yıllarca kendime kızdıkça sorunlar biriktirmişim hiç yok yere biriktikçe dolanmış her biri birbirine kördüğüm olmuş kendime hak vermeye başladığımda görüyorum. 
Kendime değer vermeye başladığım ilk an sanırım geçen yıl bu zamanlardı kedi korkum için gittiğim bir yerden kedi korkum hiç açılmadan hayatımın dersini alarak çıktım. Biri önüme Şerife'yi koydu
Hiç beklemediğim bir anda beni darmadağın etti. Dakikalarca ağladığımda düştüğüm duruma içerleyip tekrar ağlıyordum insanın kendisi ile yüzleşmesi çok zormuş
Artık daha mutlu daha huzurluyum rabbimin sınavları bitmez bilincindeyim ama bile bile kendimi kullandırmak istemiyorum
Rabbimin bugününe bin şükür

40 yılda bir gelir

Kendisinin dediği gibi ''Nasıl anlatsam bilemiyorum'' bildiğim tek şey hem benim, hem eşimin,hem de çocuklarımızın hayatında çok önemli bir yerde olduğu  ve 40 yılda bir geleceği.
Barış Manço devrinin çok üzerinde, fütürist biri bence ayrıca modern çağ aşığı, seyyah, pedagog ve bir eski Türkiye insanı.
Allah'ın kendisine verdiği kabiliyeti, sesi, boş işlerde tüketmek yerine yine Allah yolunda kullanmış olan nadir sanatçılardan. şimdikilere benzemez, aşkla meşkle kafayı bozmamıştır. Sağlığınızın kıymetini bilin der, helal para kazanın der, yoksulları doyurun der, intihar etmeyin der, sürekli ölümü hatırlatır. Lahmacun da yeriz, hamburger de yeriz, o halde ne diye bölünüp parçalanıyoruz der.
Bir şarkıyla okuma yazma bilmeyenlere alfabeyi belletiverir tabi sadece sözler değil besteler de müthiş bence. Allah karşılığını verir umarım.
Tatil için yaptığımız yolcularda olmazsa olmazımızdır Barış Manço şarkıları çocuklarımızın da en az bizim kadar sevmesi bence büyük bir hediye
Geleceğe anılar biriktiriyoruz sepetimizde ki en büyük değerlerden biri Barış Manço

KÖRDÜĞÜM (YILIN 5. KİTABI)

Kitabın dili sade ve anlaşılır.Hikayede aksiyon ve merak duygusu ön olanda ilerliyor.Bahsedilen kişi Esra,hafızasını kaza sonucu yitirmiş,bunun sonucunda klinikte yatmış bir genç kız.Artık birşey hatırlamıyordur.Başına gelen bu olay aslında sevgilisinin ona bir paket vererek,bu paketi İstanbul'da birisine teslim etmesini istemesiyle başlıyor.Ne peşindeki adamlardan nede başına geleceklerden habersiz.İnsan düşünmeden edemiyor,insan sevdiğini tehlikeye atar mı?Ama şöyle bir gerçekte var,herşeyin bizim elimizde olmadığıdır,insanın başına istemediği halde gelebiliyor,Kördüğüm girdabına girebiliyor.Keyifli okudum


NOT: En sevdiğim kısım kördüğüm şarkısı üzerine kurgulanması tüm öykünün



Öyle uzak ki yerim uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor
Ya her şeyim ya hiçim, sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim, çözdükçe dolaşıyor... çözdükçe dolaşıyor






KİTAP'DAN ALINTILAR
“Hayatım, beni cehenneme savuran bir rüzgârla altüst olmuştu, böyle olmasında ne suçum ne de katkım vardı. Etrafımda neler dönüyor, bilmiyordum. Fakat tuhaf bir şekilde içinde bocaladığım çaresizlik duygusu giderek mücadele ruhuyla yer değiştiriyordu…”

Kimseye ama kimseye inanmıyorum, güvenmiyorum. Çünkü maskelerin ardında saklıyız her birimiz. Hepimizin içinden bir başkası çıkıyor ve her yeni yüzümüzle, tıpkı Matruşkalar gibi, biraz daha küçülüyoruz.

İnsan filozof olayı beceremezse, dertlerin altından kalkamaz.

... çünkü uyku gerçeklerden mük
emmel bir kaçıştı.


"...batan gemiyi önce fareler terk eder. Ben geminin faresi yerine kaptanı olmayı tercih ediyorum. Ne zaman ki bacasına kuş gibi tünerim, hiç çare kalmamış, işte ancak o zaman terk ederim gemimi, sadece canımı kurtarmak için, " dedim ben, "çünkü kaptan, gemisini yürütene denir."

Depresyondaki insan,kimseyle iletişim kurmak istemez,zorlanınca büsbütün hırçınlaşır.



Coco

12 yaşındaki Miguel'in ölüler diyarına macerasını anlatan animasyon filminin konusu kısaca; 12 yaşındaki Miguel'in en büyük kahramanı efsanevi Meksikalı gitarist Ernesto de la Cruz'dur. Ancak Cruz hayatını kaybetmiştir ve Miguel'in onunla tanışma imkanı yoktur. Her gün onun şarkılarını dinleyen Miguel günün birinde ünlü müzisyenin gitarını bulur. Ancak gitarı çalması onu bir anda Ölüler Diyarı'na götürüverir. Çıkış yolunu arayan Miguel, düzenbaz Hector'la karşılaşır ve birlikte Miguel'in aile tarihinin ardındaki gerçek hikayeyi keşfetmek için olağanüstü bir yolculuğa çıkarlar.

Biz dün akşam ailecek coco'yu izledik amacımız çocukları eğlendirmekti fakat biz onlardan çok sevdik hem çok beğendim hem de ülkemde böylesi güzellikler olmadığı için üzüldüm keşke benim ülkemde de çocuklara yönelik hayal dünyalarına yönelik filmler çıksa
 Ayrıca Tarihe not ''Coco'' bizim ailecek izlediğimiz ilk çizgi film oldu :)



Resim yazısı ekle

Düşsen kaldırır. Güçsüz olsan destekler. Mutsuz olsan üzülür. Mutlu olsan sevinir. Seni her şekilde kabul eder. Bağrına basar. Her zaman güven verir. Daima yanında durur. Hep korur.
Aile 
Değerini bilmeli. Bol vakit geçirmeli. Üzmemeli. Her aile ferdini her gün öpüp sarılmalı. Kıymetli olduklarını hissettirmeli. Onlar iyi ki var #canimkizim#canimoğlum

Bin şükür


Allah'ım sana şükürler olsun ki hergün gözlerimi karanlıktan ışığa açıyorum. Tüm güzelliklerini görebiliyorum. Gözlerime değen ruhumun derinliklerine inen sevdiklerimin gül Cemallerini görebiliyorum. Acılarına, sevinçlerine yalnızlıklarina,hasretliklerine şahit olabiliyorum. Sana şükürler olsun ki Ellerimi hissedebiliyorum. .. Ellerim değiyor değerlerime, kıymetlerime... Dokunuyorum hissediyorum sıcağıni soğuğunu... Sana şükürler olsun ki gulumseyebiliyorum... Dudaklarım dan dokulebiliyor cümleler, tadını alabiliyorum ... Sana şükürler olsun ki kokuyu hissedebiliyorum. Kimi zaman geçmişin kimi zaman taze bir çiçeğin kimi zaman bir bebeğin ... Şükürler olsun ki duyabiliyorum . En güzeli arkamdan anneeee diye bagiran gülümseyen evlatlarımın seslerini , müzik notalarını ,akan suyun sesini ... O kadar çok sukredecek bir zenginliğe sahibim ki anlatmakla bitmez... Bunun için rabbim sana şúkrediyorum ediyorum. Yüreğimi, ruhumu, bedenimi korumayı bana hep nasip eyle.

EFE

Bu hayatta bence insanin bir evladı olmalı. Ruhu ruhuna fikri fikrine yakin. Onu çıkarsız koşulsuz seven ellerinin avuçlarının arasına aldığı yüze öylesine derin öylesine yürekten öylesine sevgi dolu bakan... Ben şanslıyım benim bir oğlum var. Ay gibi parlak yüzlü... Gönlünün yüreğinin her köşesi sevgi dolu.Benim güzel Allahım onu her daim korusun kollasın. O hep kollarımın arasında küçük oğlum olarak kalsın. Hastalığımda sağlığımda , heyecanımda mutluluğumda, yaşanmış yada yaşanmamış tüm duygularımda hep yanımda olacağını bildiğim EFEM; beni , ellerimi hiç bırakma olur mu? 💕

''Ben bu dünyaya seni mutlu etmek için gönderildim.''

Çok isterdim küçük Şerife ile  karşılaşmayı şimdi ki halimle 32 yaşımdayken o ise 12 yaşlarında ne güzel olurdu. Bisiklet sürmeyi çok severdi  ayağa kalkıp ellerini yana kocaman açtığında yanında olmak uçuşan saçlarının arasından zar zor gözüken gözlerine bakıp kocaman gülümserdim  çünkü onu o haliyle annesi görsün takdir etsin isterdi.
Mesela onu ziyarete gitmeden önce rengarenk olan uçan bolanlardan baloncu'da ne kadar varsa hepsi alır sonra çok sevdiği bir düzlüğe elinden tutup götürdüm  hepsini tek tek gökyüzüne salışını izlerdim oturduğum yerden kesin o an bolca kahkaha atardı.
Hasta olmak için can atmana gerek yok ben sana her canın istediğinde puding alırım derdim.
Gizli gizli ev telefonundan masal hattını aramasına gerek kalmadığını ona her gece masal okuya bileceğimi söylemek isterdim.
Sonra onu kuaföre götürdüm dilediğin kadar kısa keselim saçını derdim çünkü küçük şerife'ye göre saçlarını açıp doyasıya sağa sola atamadıktan sonra ne yarardı ki beline kadar uzanan saçlar
Sonra bir banka oturup ellerini tutardım kırılacaksın,üzüleceksin,çokça ağlayacaksın ama hep zaferle ayrılacaksın. Hem öyle çok sevip öyle çok sevileceksin ki masal kahramanları gerçek olsa imrenerek bakarlardı hayatına derdim.
Ona öğütler verirdim güzel şeyleri hatırlamasını, annesini çorbalarının tadını, sütlaçının tadını, babasının onun uyurmuş gibi yaptıklarında onu sevmesini hiç unutmamasını hatırlatırdım.
Kardeşi ile oyunlarının birbirlerini koruyup kollamalarını da zihninde hep yer etmesini isterdim ve son olarak derdim ki
Bir eşin olacak ilerde onca şey yaşayıp onca zorluktan çıkacaksınız ama ölene kadar  bir sözü hep kulaklarında olacak kesin ne diye merak ederdi
Bekletir miyim hiç hemen söylerdim
''Ben bu dünyaya seni mutlu etmek için gönderildim.''

Öksüzlüğümüz

Şangay'da ailesi ile birlikte yaşayan küçük Christopher'in anne ve babasının 1'er yıl arayla kaybolması sonucu kendisini İngiltere'de bulması, büyük bir dedektif oluşu ve senelerden sonra ailesini bulma mücadelesini anlatan roman sanki bölüm bölüm yazılmış, bölümler arasında zaman aralıkları olan bütünlükten kopsa da sanki birbirinden bağlı hikayeler okuyormuş duygusu uyandırıyor.
Christopher'ın akira ile oyunları, annesinin afyon ticaretine karşı verdiği mücadele, kayboluş öyküsü, İngiliz sosyetesi, yollarının kesiştiği güzel, hırslı ancak şanssız Sarah, Japonya Çin savaşı, afyonun sömürge silahı gibi kullanılması sanki hepsi birer ayrı hikaye ya da kitap ayrı hikayelerden oluşsaydı daha keyifli olurdu. zira İshiguro'nun tatlı, görsel zenginlik sunan, lezzetli, okuması keyifli anlatımı aralarda bağlantı koptuğunda bulanıyor ve gücünü kaybediyor.
Kitap'dan alıntılar
"Ne şahane günlerdi" dedim. "Tabii o zaman bilmiyorduk, bilmiyorduk nasıl şahane olduklarını. Çocukken bilemiyor insan galiba."

''Belki hayatlarını böyle meselelerle sınırlandırmaksızın yaşayıp giden kimi insanlar vardır. Fakat bizim gibiler, bizim kaderimiz dünyanın karşısına öksüz olarak çıkmak, yok olup gitmiş annelerimizin ve babalarımızın gölgelerini senelerce kovalamaktır''

''Ve bir şey daha, hani biz çocukken dünya ne güzel görünüyordu filan diyorduk ya. O da hayli büyük bir saçmalık aslında. Büyüklerin bizi inandırdığı bir şey. İnsan çocukluğu hakkında fazla da nostaljik olmamalı''
''Bu iki olayda iki farklı adam olduğunun ayırdına varmak beni ürpertmişti. İçler acısı ağlayışları nasıl da birbirine benziyor, umutsuz yakarışları yeniden çığlıklara dönüşüyordu ve o anda anladım ki her birimizin ölüme gittiği yolda içinden geçeceğimiz şey buydu; bu korkunç sesler tıpkı yeni doğan bebeklerin ağlaması gibi evrenseldi.''
''Biz çocuklar, dedi, çıtaları bir arada tutan sicim gibiyiz. Çoğu zaman anlamayı beceremiyorduk, ama sadece bir aileyi değil, tüm dünyayı bir arada tutan şey çocuklardı. Eğer biz üzerimize düşeni yapmazsak, çıtalar birbirinden ayrılarak düşer, yerlere dağılır''

Okuyanlar kulübü yeni üyesine kavuştu :)

İlk karnesini aldı Eslem öyle hevesli öyle mutluydu ki verdiğim kararın ne kadar doğru olduğuna şahitlik etmek paha biçilemez bir duyguydu.
Artık okuma yazma biliyor prensesim bu ilk adımlarında onun için özel kendini de özel hissettirecek bir hediye almalıydım çok düşündüm çok araştırdım sonun da https://www.elovya.com/ sayfasına ulaştım.
Titizlikle hayal ettiğimden de öte harika bir hikaye kitabı hazırladılar tabi hikayenin asıl kahramanlarından biri de Eslem
Eslem'in şaşkınlığı hala gözlerimin önünde
Her gece yatmadan önce hikayemizi okuyoruz gözlerinde bir parıltı oluyor ki işte o an dünyalara bedel
Hikayede bir kısım var işte orada sihirli bir kelime geçiyor yavaşça yanıma sokulup ben söyleyeyim anne diyor tamam izni çıkınca kulağıma eğilip ''Eslem'' deyiveriyor
Okuyanlar kulübünün yeni üyesi artık benim kızım :)




Eslem ❤️

Çocuksu saçların düz, uzun ve hep salık saçını toplamayı çok sevmiyorsun her zaman havalı biraz tombik elma yanaklı kocaman gözlü tek gamzeli mutlu  bir kız çocuğusun.
Saçların ,boyun, bilgin, sevgin her geçen an büyüyor tek temennim gözlerimin bu güzelliklere bir yenisini daha eklemesi.
Umarım büyüyen sadece iyi yanların olur mesela korkuların hiç büyümesin, hayal kırıklıkların hele hiç büyümesin.
Çok cesur aynı zamanda akıllı bir kız çoçuğusun buna canı gönülden inanmasam  o minicik ellerini kalemle, dünyaları vaat eden kocaman gözlerini kelimelerle 5 yaşında buluşturmazdım. Yaşını beklemek sana haksızlık olurdu.
Güzel Eslemim

Romantika

Turgut özakman'ın bence en  güzel  kitabı...
Okuduktan sonra aşk acısı, ayrılık acısı çekenler bence biraz rahatlar
Kavuşamayanlar dert etmesin, paylaştığınız gökyüzü kavuşturuyor sizi ne de olsa...
Aşk illa ki dokunarak, koklayarak, yan yana, dip dibe yaşanmaz  diyor  Turgut Özakman
 Ayrıca uzaktan uzağa, hep birlikte gibi ama hep ayrı da yaşanır.
Bir gece rüyanızda o'nu görürsünüz, gününüz güzelleşir...
yeter ki gönüller bir olsun da diyor yazar.
Böyle bir durumda elbette mutlu aşk yoktur... yine de imkansız aşktan evladır bu da iyi bir şey!
Kitabı okumadan önce arka sayfada ki eski dönem tablo resimlerini görünce ne alaka demiştim fakat kitabın öyle bir yerinde öyle güzel işlenmiş ki kahkaha atmamak elde değil.
Filmi çekilir mi bilmem çekilse çok iyi  olur tabi işinin ehli insanlarının elinde olmalı 
Benim aklımda ki Doğan Hoca Mehmet Aslantuğ  Arzu'da Elçin Sangu olabilir.
Tavsiye edebileceğim bir kitap bir kaç saatte yüzde bir gülümseme bırakarak bitiveriyor.

Kitap'dan alıntılar

*Sevene yılan bile dokunmaz.Bu büyük ve önemli sözü daha duymamış olabilirsin.Çünkü az önce uydurdum.Ama bir gün kalbi olan herkesin,bu sözü benimseyeceğine inanıyorum.
*İnsan kendini bile bütünüyle okuyamıyor.
*Bir gün ‘aşk ihtilaldir’ demiştiniz. Bu sözün anlamını şimdi anlıyorum. Aşk gelince, gerçekten yeni bir dünya kuruluyormuş. İçimde varlığından haberli bile olmadığım yeni duygular keşfediyorum. Eskiden göl balığıydım. Şimdi alıntıya karşı yüzen bir sazanım.
*Ben kötü günleri çok çabuk unuturum. Ama sizin şunu hiç unutmamanızı dilerim. Yurdu yurt yapan taş toprak değil, orada insanların yaşıyor olmasıdır. İnsansız yurt olmaz. O yüzden yurtseverliğin ilk şartının, insanlara suçlu bile olsalar, insanca davranmak olduğunu sanıyorum.
*Aşk doğal afete benzer kızım.. İstemekle gerçekleşmez ki. Kendiliğinden gelir.
*Herkesin hayatta bir kez bir mucize yaşamak hakkı olduğuna inanıyorum. Benim payıma düşen mucize de sensin.




Kalbim ömürlük sende emanet

Çok muhteşem birşey tereddütsüz birine kalbini emanet etmek.
Düşünsene seni dehşet seven biri var hayatında, çok sevmesi bir yana güzel seven, sevmesini bilen, seni şımartan, ilgiye boğan, pamuklara sarmalayıp uyutan, bebeği gibi seven, senin için hayatı kolaylaştıran, aklından geçeni yüzüne bakınca anlayan, sana hiç kıyamayan, seni daha iyi anlayabilmek için sevdiğin filmleri izleyen, okuduğun kitapları dinleyen bende mi okusam ki diyen.. Senin üzerine, tepkilerin, kararların, adımların üzerine saatlerce düşünebilen biri.
Bazen insanı mahcup hissettirendir çok sevilmek, bazen anlamakta zorluk çekersiniz, neden bu kadar çok sevildiğinizi ve mahcup hissedip sevdiceğin gözlerine bakamazsınız. Ve en büyük düştür.
Hayallerin gerçek olmasıdır..
Dünyanın en buyuk şansıdır doğru insanı bulmak
Çok şanslıyım çok şükür bin şükür.

Hayvan sevgisi

Hayatın tüm keşmekeşi ve rutine bağlamış   günlerinden sonra işe gittiğimde 11 tavuk, 2 ördek, 1 köpek,1 kedi  ve 4 horozun beni  karşılaması ve onlarla uğraşmaya başladıktan sonra  stresimin azalıp yüzümde bir nebze gülmesi durumudur benim  için hayvan bakmak.

Hayvan beslemek, sorumluluk alabilmektir ve sadece insanlarla değil, hayvanlarla da sosyalleşmek, onlarla iletişim kurmak erdemine de ulaşabilmeniz demektir.

Her şey bir kenara daha vicdan sahibi olmak demektir. Artık sokakta gördüğünüz her canlıya merhametle bakmak, onların sıkıntısını giderebilmek için hiçbir şey yapamasanız bile içinizden "ne yapsam ki acaba?" diye geçirebilmektir.

Kısacası hayvan beslemek, sizin bir tık daha iyi bir insan olabilmeniz demektir. 
Evde bir gram ekmeğin ziyan olmaması hatta arta kalan salatanın yenir mi acaba diye düşündüğün  yemeklerin ziyan olmaması demektir.

Her akşam iş bitiminde kaç yumurta oldu acaba demek, yumurtladığı anlarda yüzünde anlamsız sırıtış demektir hayvan beslemek ve en güzel kendi doğal yaşamlarında  bir eve hapsetmeden bakmak muhteşem bir his.
Tarifsiz bir duygu, karşılıksız sevmek ve sevilmek muazzam...